Pavlovun Köpeği #004

Ana gibi yar olmaz: Mary Ainsworth & Harry Harlow

Bana öyle geliyor ki, kelimelere olan ihtiyacımız, soyut olanın gücüne inancımız günbegün artacak.

Dinginleşmek, durmak ve sadece durup düşünmek isteyeceğiz.

Girişimcilik dünyasının ‘’Read non-fiction books.’’ ezberlerine, toplamda üç kelimeyle iletişim kuran gürûhun birbirinden farklı ifade biçimlerine, alanla ilgili hiçbir bilgisi olmayan kişilerin tweet zinciri fetişlerine şüphesiz aşinayız.

Ve fakat bir gün harfe, heceye, kelimeye olan borcumuzu ödemek isteyeceğiz.

Bu fikirden gelen bir güdülenmeyle bültene küçük bir bölüm ekledik: 

haftanın kelimesi:

Bu hafta Nurullah Ataç’ın salon dergilerindeki denemelerinden oluşan yeni derleme kitap Ne Yalan Söyleyeyim’de denk geldiğim bir kelime var.

🐶 Yevmî: Günlük anlamında. Arapça kökenli. Örneğin: Yevmî gazete.

Geçen hafta Bağlanma Teorisi’ne genel bir bakış atmıştık. İşimiz hep bu ya, bugün bir adım daha ileri götüreceğiz.

Önemli not: Eğer bu bültene kaydolmadıysanız, aşağıdaki buton üzerinden kaydolup, epostanız üzerinden doğrulama yapmayı unutmayın lütfen.

Siz de benim duyduğumu duyuyor musunuz? Zillerin sesi bu, başlıyoruz 🛎

John Bowlby'nin Bağlanması: Başlangıç ve Fark

Bağlanma Teorisi macerası, 1950’de WHO’nun, evsiz çocukların ruh sağlığı ile ilgili Bowlby’den tavsiye talebinde bulunmasıyla başlıyor.

🐶 WHO: Dünya Sağlık Örgütü.

Bowlby, fırsat bu fırsat deyip bebeğin, bakım veren ile sıcak, yakın ve devamlı bir ilişkisinin olmasının ruh sağlığı için önemini anlatan bir rapor hazırlıyor.

🐶 Bakım veren: Bebek ile en yakın temasta bulunan kişi. Bu kişi anne de olabilir, teyze ya da bir çocuk bakıcısı da. İngilizcesi: Caregiver.

Rapor etkili oluyor ama cevaplanamamış yeni sorular doğuruyor.

Bunun üzerine Bowlby, iş adamı ve Liberal Parti parlemento üyesi Sir Halley Steawart’ın kurduğu vakıftan gelen ödenek ile erken dönem çocukluk üzerine bir araştırma tasarlıyor.

Arkadaşı James Robertson da ona katılıyor ve annelerinden ayrı kalan 2-3 yaşındaki, hastane ya da çocuk yuvası gibi kurumlarda bakılan çocukları gözlemlemeye koyuluyorlar.

Anne ve bebeğin belirli bir süre sonra uzak kalmasının ardından annenin eve dönmesiyle, çocuğun anneyle ilişkisi açısından büyük değişiklikler buluyorlar:

  • Haftalar, aylar ya da yıllar sürebilen, anneye şiddetli yapışma

  • Geçici ya da sürekli bir sevgi nesnesi olarak annenin reddedilmesi (Bunu ‘’sonradan bağlanma’’ diye tanımlamış Bowlby. Baskıya maruz kalan çocuğun, annesine olan duygularının sonucu bu tepkinin oluştuğunu belirtmiş.)

Bowlby’nin kuramını oluştururken Freud’dan etkilendiği çok açık ki Bağlanma eserinde Freud’un 19 farklı yazısına referans vermiş. Hatta Bowlby’nin, Freud’un söylediklerinden farklı bir şey söylemediğini dahi iddia edenler olmuş. Cık cık, olacak iş değil.

Fakat Bowlby, bir taraftan ‘’Bağlanma’’ya bakış açısını psikanalitik kuram ile oluşturduğunu (cömertçe) dile getirirken, diğer yandan bu teori ile tam ters yönden gittiğini de (açıkça) belirtiyor. Helâl Bowlby amcaya. Karışık kuruşuk anlatmaya hiç gerek yok:

  • Psikanalitik kuram, analitik bir ortamda hastanın/danışanın kişiliğini ve önceki faaliyetlerini inceleyerek birincil veriyi elde eder.

🐶 Psikanalitik Kuram: Erken çocukluk yaşantılarına ve deneyimlerine bilinç dışını ve psikoseksüel gelişim evrelerini vurgulayan kişilik kuramı. (Freud amca ortaya atıp gidiyor.)

  • Bağlanma kuramı, küçük çocukların davranışları hakkındaki gözlemleri birincil veri olarak alır ve devamında gelişen kişiliğe dair çıkarım yapmaya, tahmin yürütmeye çalışır.

Farkı görebildik mi?

Gözlem neydi? Gözlem, bilimdi…

Bazı amcalar da ‘’Psikoloji bilim değil’’ diye dolaşıyor ortalarda. Dolaşsınlar, şengörelim biz onları.

Biraz daha sabredebilirsek, bu yazı bize Bağlanma Teorisi’ne dair fikir vermeye yetecek.

Ha, derinleşmek isteyene hep derya deniz.

Bense yüzme biliyorum ama boyumu aşan yerler yoruyor biraz.

Kulaç atarken, suya nefes vermeyi öğrenmeliyim.

Bowlby’nin kuramını bir adım daha ileri götürelim, Harry Harlow ve Mary Ainsworth’un deneylerine bakalım birlikte şimdi.

Harlow’un Maymun Deneyleri

Freud, bebeklerin bakım verenlerine yalnızca onlara besin verdikleri için bağlandıklarını söylemişti. Fakat Harlow, makak maymunlarıyla yaptığı deneylerle bu tezi çürüttü.

Deneyin adımları kısaca şöyle:

1- Maymun yavrularını annelerinden ayırmak.

2- Bir telden, bir de kumaştan iki farklı anne figürü oluşturmak.

3- Tel olan figüre biberonda süt koymak, kumaş olanı boş bırakmak.

4- Kafese yüksek desibelde ses uygulamak ve maymunun hangi figürü güvenli alan olarak seçeceğini gözlemlemek.

Sonuçta, Harlow'un deneyinde kullandığı yavru makak maymunları, bakım vereni tarafından beslenme sağlanmamasına rağmen, ‘’kumaş anne’’ ile bağ kurar, onun yumuşak kollarına kendilerini bırakırlar.

Küçük bir not: Doktorların ve psikologların, bakım verenlere ağlayan çocuklarını sallamamaları ve kucaklarına almamaları konusunda uyarılarda bulunduğu bir dönemde Harlow’un bu deneyleri o kadar etkili olur ki, bu etki Batı’nın ebeveynliğe bakış açısını değiştirmeyi başarır.

Ainsworth'un Yabancı Ortam Deneyi

Ainsworth şu soruyla çıkıyor yola: Acaba bakım verene bağlanmanın niteliği, bebeğin deneyimine göre değişir mi?

Bu deneyde aktörler / eylemler şöyle tasarlanmış özetle:

Durum I: Bakım veren ve bebek aynı ortamda: Tanış / Ayrıl / Yeniden bir araya gel

Durum II: Yabancı biri ile bebek aynı ortamda: Tanış / Ayrıl / Yeniden bir araya gel

Amaç, bebeklerin yabancı ortama nasıl tepki verdiklerine bakıp, bu bebek güvenli mi bağlanmış yoksa güvensiz mi buna karar vermek.

Bu deney sonucunda, Bowlby’nin Ayrılma eserinde anneden ayrı kalan bebeğin verdiği 4 çeşit tepkiyi baz aldığımızda:

Güvenli bağlanan bebekler, çevreyi keşfetmeye çabalarken, bakım verenlerini güvenlik üssü olarak kullanmışlar.

Güvensiz kaçınan bebekler, bakım vericiden kaçınmaya, güvensizlik göstermeye eğilimli olmuşlar.

Güvensiz dirençli bebekler, önce bakım vericiye yapışmış, ardından bu yakınlığa karşı mücadele etmeye, onları itmeye onlara vurmaya kalkmışlar.

Dağınık güvensiz bebekler, güvensizliklerini, şaşkınlık, korku ve dağınıklıkla göstermişler.

Peki bebekler arasındaki farklılığı Yabancı Ortam ile nasıl anlarız? Bu farklılık, hangi etkilerden kaynaklanır? Genetik? Eğitim? Kültür? Bingo, kültür etkisini ortaya koyabilen bir çalışma var.

1988’de yapılan bu meta-analiz çalışması, Ainsworth’ün ölçümünü, farklı kültürlerden bebekler ile, farklı çalışmalarda gördüğümüz araştırmaların bir sentezi. 

🐶 Meta-analiz: Aynı konu üzerine, farklı örneklem gruplarıyla, birden fazla kez yapılan araştırma verilerinin, tek bir çalışmaymış gibi bir araya getirilip yeniden analiz edildiği istatistiksel yöntem. Genellenebilirlik açısından güven sağlayan bir yöntemdir bu.

İşbu çalışmada, konuya dair ABD’den 18, İsveç’ten 1, toplamda 32 çalışma araştırmaya dahil edilmiş. 32 çalışmanın bir meta-analizi yapılmış yani.

Çıkarımlar:

  • Japonya, ABD ve Almanya’da en çok görülen bağlanma stili güvenli bağlanma(secure) olmuş.

  • Alman bebekler, Amerikalı bebeklere göre daha çok kaçınırken(avoidant); Japon bebekler ise bu iki ülkeden olan bebeklere göre çok daha fazla direnç göstermiş(resistant).

Yorumlar:

  • Alman bebeklerde kaçınmanın görülme sebebi, bakım verenlerin onları bireyselliğe yönlendirmesi olabilir.

  • Japon bakım verenler daha koruyucu tutumda olduklarından, bu deney Japon bebeklerinde Amerikalı bebeklere göre daha fazla stres yaratmış olabilir.

Köklerini Darwin'in evriminden, Lorenz'in etolojisinden, Freud'un psikanalitiğinden alan Bağlanma Teorisi, orasından burasından çekiştirilmeye, bolca atfedilmeye gebe bir kuram.

Psikolojinin kutup yıldızlarından biri olan bu teoriye birçok kez geri dönüşler yapacağız. Aynı, literatürde her gün bilim insanlarının yaptığı gibi.

''Bağlanma''ya dair 2 haber ile bitirmek istiyorum.

Yakın İlişkiler Podcastinden Mobil Uygulamaya

Özellikle ilişkilerde bağlanmaya dair çalışmalar yapan ve Yakın İlişkiler adında bir podcast yayınlayan Gizem Sürenkök, bu komünite ile bir de mobil uygulama çıkarmış. Bunun üzerine bir tweet atmıştım, psikogirişimcilik açısından güzel bir örnek:

Bağlanma - Psikolojik Sağlık İlişkisi

Kasım 2022 tarihli yeni bir meta-analiz çalışmasına göre, yüksek düzeyde bağlanma kaygısı ve kaçınmanın, depresyon, kaygı, yalnızlık gibi olumsuz duygulanımlar ile pozitif yönde ilişkili olduğu bulunmuş. Yani bağlanma kaygısı arttıkça, olumsuz duygulanımlar da artıyor; tam tersi de geçerli tabii.

Bitirirken

1- Bültene dair görüşlerinizi, aşağıdaki tek soruluk formu doldurarak ya da bu maili cevaplayarak belirtebilirsiniz:

2- Bu psikoloji bültenini seveceğini düşündüğünüz kişiler varsa, kopyalayıp onlara kolayca iletebileceğiniz link aşağıda:

3- Bülten aboneliğinden ayrılmak isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz.

4- Önceki sayıları okumak isterseniz, buraya tıklayabilirsiniz.

Haftaya pazar kahvaltı saatlerinde görüşmek dileğiyle,

Psikolojiye koşullu kalın.

PK | Umutcan

Kaynaklar

Akademik Makaleler

Van Ijzendoorn, M. H., & Kroonenberg, P. M. (1988). Cross-cultural patterns of attachment: A meta-analysis of the strange situation. Child development, 147-156.

Kitaplar

Benson, N., Ginsburg, J., Grand, V., Lazyan, M., Weeks, M., & Collin, C. (2012). Psikoloji kitabı. İstanbul: Alfa Yayınları.

Bowlby, J. (2012). Bağlanma. TV Soylu (çev.), İstanbul: Pinhan Yayıncılık (Orijinal Baskı Tarihi 1969), 74.

Bowlby, J. (2014). Bağlanma ve kaybetme-2, Ayrılma. İstanbul, Pinhan Yayınevi.

Santrock, J. W. (2012). Yaşam boyu gelişim. Ankara: Nobel Yayıncılık (Türkçe Çeviri:, Ed.: Galip YÜKSEL). Ankara.

Bloglar

Sözlükler

Reply

or to participate.